Dillerinin altındaki bakla ıslana ıslana eriyik halini alan entelektüel miyopların dudaklarının kenarlarına kadar sızmış özerklik aromasını bin bir iştahla yalamalarını ve yalarken yüzlerinde oluşan isterik hazzı, aylardır televizyon başında irkilerek seyrediyoruz.
Uzun zamandır yazıyoruz, anlatıyoruz. “Ulus-Devlet modeli yıkılıyor, üniter yapı parçalanıyor.” diye bizler feveran ederken, “Bırakın bu bölünme paranoyasını, patalojik milliyetçiler.” ifadeleriyle, paranoyak olmakla suçlandık.Acaba başımıza yine ne çoraplar örüyorlar? ...” sorusu beynimin içinde yankılanmaya başlıyor. İnsanın “Yetmez ama evet …” diyicilerin, “Yes, be annem...”cilerle olan organik, inorganik; tensel, tinsel bilumum yandaşlık, paydaşlık, candaşlık ilişkilerinden yola çıkarak nasıl bir organize komplonun içinde kırbaçlana kırbaçlana topaç gibi döndürüldüğümüzü - dönüştürüldüğümüzü görememesi için külliyen tüm melekelerini yitirmiş olması lazım. Kıbrısta’da aynı şey olmadı mı? Kıbrıslılar “evet” dersek her şey düzelecek sanısıyla sandığa gitmedi mi? Eee ne oldu? Düzeldi mi? Hayır. Bizdeki referandumda da “Demokratikleşme” palavraları nara nara yankılanırken, toplum aynı zokayı yutmadı mı? Buyurun size “Demokratikleşme”. Tepe tepe kullanın. Kimsenin itiraz etmeye hakkı yok. Hele hele, “Ben milliyetçiyim.” diyenlerin hiç yok. Kızını dövmeyen dizini döver misali; teröristini dövmeyen, bırakın dizini, otursun kendini dövsün...
Çatal dilli aydınların, iki dilli hayatı çiftetelli oynayan politik zennelerle kanıksattığı bu sürece “Demokratikleşme” adını vermeleri inanın Türk toplumunu bu kavramdan soğutmaya başladı. Ne zaman “Demokratikleşme” ile başlayan cümleler duysam, “
Çatal dilli aydınların, iki dilli hayatı çiftetelli oynayan politik zennelerle kanıksattığı bu sürece “Demokratikleşme” adını vermeleri inanın Türk toplumunu bu kavramdan soğutmaya başladı. Ne zaman “Demokratikleşme” ile başlayan cümleler duysam, “
O zaman bu isterik koroya biz de katılalım. İki dilli hayat için, “Yetmez ama evet.” diyelim. Yetmez, çünkü Kürtçe dışında Gürcüce de olsun. Yanında Çerkezceyi unutmayalım. Hatta Çerkezceyi; Ubıhça, Adigece, Abhazca olarak da çeşitlendirelim. Ondan sonra, Boşnakça, Arnavutça, Arapça, Lazca, Pomakça, Farsça gelsin. Tatarlar, Azeriler, Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Uygurlar, Türkmenler böyle bir istekte bulunmazlar. Ama bizler onlar için de daha “demokratik” bir hayat ön görelim ve isteyelim. İki dilli hayatı, otuz altı dilli hayata çevirelim ki otuz altı kez demokratikleşmiş olalım. Yeter mi? Yetmez efendim yetmez. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi derslerini de çeşitlendirelim. Alevî için ayrı Sünni için ayrı, Şii için, Caferi için, Hanefi için, Hanbelî için, Maliki için ayrı ayrı Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi koyalım. Bu da yetmez inanın. Yetmez ama “evet” deyin siz.
İslam mabetlerimiz var, Hıristiyan mabetlerimiz var, Musevi mabetlerimiz var. Peki, neden Budist mabetlerimiz yok. Bu dini bir kişi dahi yaşıyorsa devlet ona da hizmet etmeli. Daha da demokratikleşmeli. Puta tapanla patatese inananı aynı kefeye koymamalı. Budizm, Manihaizm, Mecusilik, Taoculuk, Şintoizm, Şamanizm hasıl-ı kelam ne kadar din diyanet varsa onun Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini hazırlamalı, öğretmenini yetiştirmeli, mabedini inşa etmeli. Etmeli ki, cümle âleme ne kadar demokratik olduğumuzu ilan edebilsin.
Yeter mi? Yetmez mirim, yetmez: Üçüncü cinsi devlet unutmamalı. Nüfus cüzdanını mor yapmalı, onlar için umumi helâlara üçüncü bir kabin koymalı. Kısaca “top”umuzu korumalı, kollamalı ki devletin tam demokratik devlet olduğu anlaşılsın. “Erkekten dönmeleri” ni, “Sonradan Görmeleri” ni bilmeyen, tanımayan devlet mi olurmuş! ... Olmaz, efendi olmaz. Sizler sonradan görmelerin neler yaşadığını bu sosyal hayat içinde biliyor musunuz? … Bilemezsiniz. Sonradan görmeleri devlet toplamalı, gördükleri hakkında uyum eğitimine tabi tutmalı. Hatta mümkünse bunların çocuklarını ayrı sınıflarda eğitmeli. Özel sonradan görme sınıfları oluşturmalı, bunlara özel eğitimden geçmiş öğretmen ataması yapmalı. Fakir çoğunluk tarafından ezilen, horlanan bu sonradan görme etnisitesi korunmalı, kollanmalı. Her neresi müsaitse oraya bir parmak bal çalınmalı ki, sonradan maraza çıkarmasın ve devletin demokratik yapısına halel gelmesin. Sorunlarımız yığın yığın be kardeşim. Hangisini sayacağımı şaşırdım. Hey gidi, benim halkım her şeyin en iyisine layıktır. Saçı sarı, kaşı kara, gözü ela olanlara pozitif ayrımcılık yapmayan demokratik devlet mi olurmuş! ... Olmaz elbet, canım efendim. Saçı sarıyı, kaşı karayı, gözü elayı bir ve aynı gören devlet faşist devlettir. Asimilasyoncu devlettir. Tez bu konularda da “Demokratik Entelijansiya” çalışmalar yapmalı, kimsenin hakkı kimsede kalmamalı.
Şimdi bazı akıl daneleri diyecek ki: “Kardeşim sen demokratikleşme sürecini sulandırıyorsun.” …
Ne diyeyim: “Hadi ordan… Paranoyak olmaya gerek yok.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder