26 Haziran 2011 Pazar

Yusuf'un kardeşi olma hâli...

En zorlu hapishane insanın kendi kafasının içine kurduğu hapishanedir.” diyor Şeyh Bedrettin.
Evrensel insani değerlerin koca bir hiç mesabesine indiği bir dönemi yaşıyoruz. Kendisini, çevresini, bağlı olduklarını, hiç bağlanmadıklarını sorgulamayan bir insan nesliyle karşı karşıya oluşumuz, değerlerin çöküşünün en bariz göstergesidir.
Zihnimizi ve vicdanımızı hapsettiğimiz “Toplumsal Gettolar” bir yana bırakılacak olursa asıl sıkıntımızın dimağımıza prangalar vuran “Dogmatik Gettolar” olduğunu söyleyebiliriz. Sorgulanmaya tahammül edemeyenlerin aslında gerçeğin aydınlığından ürktüğünü görebilmek için büyük bir düşünür olmaya gerek yoktur. Nefslerine “hizmet” libasları giydirip hatadan ve günahtan münezzeh oldukları zannına kapılmış bir kafaya hangi delili getirirseniz getiriniz beyhude bir çabanın içinde debelenmenizden başka bir işe yaramayacaktır.   

Şu yeryüzü üzerinde sorgulanmayacak hiçbir insan, sorgulanmayacak hiçbir söz yoktur. Bütün sözler ve insanlar doğru veya yanlış, haklı veya haksız bir başka insan ya da söz tarafından sorgulanabilme bahtiyarlığını tatmalıdır. Tatmalıdır ki kişinin ya da sözün kemalâtı tamam olsun. Bu olgunluğu tamamlamak kişiye şahsiyet kazandırırken, söz kalabalığını da düşünce kategorisine yükseltme imkânını bahşedecektir. Akı karadan ayıramayan gözün; doğru ile yanlışı, haklı ile haksızı, ahlaklı ile ahlaksızı ayırt edebilecek zihni melekelerini derdest edip vicdanının çeperinde çarmıha germesi, hakikati, Yusuf’un kardeşleri gibi, zanlarının kör kuyusunda hapsetmesinden başka nedir ki! … Yusuf’un kardeşi olma hali, ışığın zulmeti ta kalbinden delip hakikatin güneşini ifşa ederek buzdan dogmalarınızı damla damla eritmesinden mi doğmaktadır? ...

İslâm’ın mütevazı bahçesinde kurdukları gecekondulara plaza tapusu alanların çerden çöpten atıklar ile bu bahçenin verimli ve temiz toprağını kurutmaya, kirletmeye hakları yoktur. Hakları olmadığı gibi hadlerinin de olmaması gerekir. Haksızlığa, hukuksuzluğa, hırsızlığa, edepsizliğe meşruiyet kazandırmak için gözlerimizi sımsıkı yummak acaba hangi ruh haliyle izah edilebilecek bir rahatsızlıktır? “Acaba” kelimesini dahi telaffuz etmekten çekinen bir dil Hakk’ın yerine neyi ikame ettiğinin farkında mıdır? 

Şüphe edemeyen bir kafa, yerinden kımıldayamayan bir yatalaktır. 
diyor Hasan Âli Yücel. O halde bir tek şeyden şüphe etmeyiniz: Şüpheleriniz ulaştığınız hakikatin derecesini gösterecektir sizlere. Kafanızın içinde kurduğunuz hapishanede müebbete mahkûm ettiğiniz vicdanınızı kurtarmanız için şüphe eğesini sizlere armağan edenlere teşekkür edeceğinize buğz etmeniz, hakikatin güneşine gözlerinizi kapamanızdan başka bir şey değildir. Allah’a kul olanın günahı, kula kul olanın imanından üstün değil midir ey şaşkınlar güruhu? …  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder